24 Şubat 2014 Pazartesi

Anansi Çocukları - Neil Gaiman


Bir Gaiman kitabı incelemesi daha. Kayıp Rııhtım portal sayfasından okumak için buraya tıklayınız efendim.

“Dünya hep aynı dünya olabilir, ama duvar kâğıdı değişir. Öyle değil mi? İnsanların öyküsü hala aynıdır; doğarlar, bir şeyler yaparlar ve ölürler, ama artık öykünün eskisinden farklı bir anlamı vardır.’’ -Neil Gaiman
Öncelikle şunu söylemeliyim, Neil Gaiman adını sağda solda duymakla onu tanıyor olduğunuz düşüncesine kapılmayın. O tip bir düşünce içerisinde olanlar var ise, yanıldıklarını bilmeliler.

Neden mi böyle bir şey söyledim? Çünkü Gaiman’ı okumadan anlamaya çalışmak gerçekten saçmalığın daniskasıdır. Onu anlamak için yarattığı eserleri görmeniz gerekir. O eşsiz hayal gücüyle tanışmanız gerekir. O büyülü dünyalara yolculuk etmeniz, tadı damağınızda kalacak olan sırlı satırlara dalmanız gerekir.

Bunları yaptıktan sonra yapacağınız tek bir şey kalır: O da Gaiman’ın önünde saygıyla eğilmek.

Bram Stoker, Nebula, Hugo ve Locus başta olmak üzere daha birçok ödüle layık görülen bir yazar Gaiman. Çevrildiği her dilde kitapları büyük bir ilgi görüyor. İnsanın hayal gücüyle neler başarabileceğinin en büyük kanıtlarından biridir aslında bu sıra dışı adam.

Yeter mi bu kadar övgü? Yetmez tabii ki. Ama biraz da kitap hakkında konuşmak gerek.

Anansi Çocukları, Gaiman’ın 2005’te yazdığı, tüm karakterlerinin yetişkinlerden oluştuğu, efsanevi mitolojilerde sıkça karşılaştığımız bir konu üzerine, tanrılar ve insanlara dair oldukça başarılı bir fantezi romanı.

Aklınıza hemen Zeus, Poseidon, Thor gibi tanrılar gelmesin. Gaiman’ın tanrıları birçok yönden farklılık gösteriyor. Çünkü Gaiman tanrılarını kendisi yaratıyor.

Bugüne kadar okuduğunuz birçok kitapta ithaf sayfası vardır ve bu artık klasikleşmiş bir durumdur. Kitabın yazarı, annesi, babası, eşi, çocuğu veya kısaca sevdiği bir insana o kitabı ithaf eder. Bu şekilde belli eder birçok yazar sevgisini. Peki hiç kendinize ithaf edilen bir kitap okumuş muydunuz? Cevabınız hayır ise buna Gaiman’ın Anansi Çocukları’nı okuyarak son verebilirsiniz. Niye diyecek olursanız, Gaiman kitabı okurlarına armağan ediyor. Kişisel fikrim bugüne dek okuduğum en güzel ithaf olduğu yönünde:

“Nasıl olduğunu bilirsin. Kitabı alırsın, ithaf sayfasını açarsın, bir de bakarsın ki yazar, kitabı, yine sana değil bir başkasına ithaf etmiş.
Bu kez değil ama.
Çünkü henüz tanışmadık / birbirimizi uzaktan tanıyoruz / birbirimize deli oluyoruz / uzun zamandır görüşmedik / bir şekilde dostuz / hiç tanışmayacağız, ama eminim ki buna rağmen birbirimizi hep çok seveceğiz…
Bu kitabı sana ithaf ediyorum.
Nedenini ve sana ne dilediğimi en iyi sen bilirsin.”

İşte böyle. Neil Gaiman daha ilk sayfadan okurlarına bir sürpriz yapıyor. E tabii ki size ithaf edilen bir kitabı okumanın keyfi de bir başka oluyor.

Anansi Çocukları, Örümcek Tanrı Anansi’nin başrolde olduğu bir roman. Nasıl bir tanrı peki bu Anansi? Kendisi Batı Afrika ve Karayipler’in Örümcek Tanrı’sı. Dünyamızdaki görünümü kanlı canlı bir insan. Kafasında yeşil renkli fötr bir şapka ve güneş gözlükleriyle oldukça da modern. Kitapta yüzeysel olarak bahsedilen diğer tanrılar ve onların bulundukları yer ise dünyanın başlangıcındaki (son değil, başlangıç) dağlarda yer alan mağaralar.

Kitap hakkında fazla bilgisi olmayan kişiler arasında bu kitabın tanrıları anlattığını düşünenler olacaktır elbette. Ama hayır efendim, isimden de anlaşılacağı üzere konumuz Örümcek Tanrı Anansi’nin çocukları: Şişko Charlie ve Örümcek. Yaşanan olayların başrolünde bu ikili var. Şişko Charlie ile kardeşi Örümcek’in komik, eğlenceli ve okuması keyifli öyküsünü anlatıyor bizlere Gaiman, o kendine has üslubuyla hem de. Bu kez mizah dozu yüksek üstelik.

Buraya kadar anlattıklarım size bir örümcek ağı kıvamında yani karman çorman gelmiş olabilir. Haklısınız da. O halde başa dönüp biraz daha detaylı bilgi vermekte yarar var.

Annesinin ölümünden sonra İngiltere’ye taşınan Şişko Charlie’nin sıradan hayatı ve bir de yakın bir tarihte evleneceği bir sevgilisi vardır. Fakat günün birinde hayatının alt üst olmasında başrol oynayan bir olay gerçekleşir. Şişko Charlie’nin babası ölür! Yaşanan bu trajikomik ölümden sonra -neden trajikomik dediğimi Örümcek Tanrı Anansi’nin ölüm sahnesini okuduktan sonra anlayacaksınız- hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

“Eğer harika ama utanç verici bir babam ve harika ama benden utanan çocuklarım olmasaydı, Şişko Charlie’yi yazamazdım. Yaşasın aileler.” -Neil Gaiman

Şişko Charlie’nin, babasının ölüm haberini almasıyla başlayan roman, onun cenazesi için Florida’ya gitmesi, Örümcek adında bir kardeşinin olduğunu öğrenmesi ve onunla yaşadıkları üzerinden devam ediyor.

Florida’ya giden Charlie’yi orada bir dolu sürpriz beklemektedir. Kelimenin tam anlamıyla dört tane “çatlak” yaşlı kadının arasında bulur kendini. İçlerinden Bayan Higgler, ona bir kardeşinin olduğunu söyler. Şişko Charlie bu duruma şaşıracak zaman dahi bulamadan Bayan Higgler tarafından bir şoka daha uğratılır: Kardeşini çağırması için bir örümceğe fısıldaması yeterlidir. Bu da yetmez. Ona babasının aslında bir tanrı olduğunu söyler. Artık bu kadarı fazladır, Şişko Charlie kadının aklını kaçırdığını düşünür. Acı gerçekler ise bir süre sonra ortaya çıkacaktır.

Elbette bu yaşananların hiçbiri normal değildir.

Örümcek, Charlie’nin hayatına girdiğinde Charlie birçok şey kaybeder. Önce eşini sonra işini. Üstelik Örümcek, Charlie gibi değildir. Yetenekli, yakışıklı ve sempatik biridir. Tanrı Anansi’nin tüm özellikleri Örümcek’e geçmiştir ve bu durum Charlie’yi daha da çileden çıkarır.

“Şarkılar kalıcıdır. Şarkılar süreklidir. Bir şarkı doğru söylendiğinde, imparatorları maskara eder, hanedanları devirir. Şarkıların anlattıkları olaylar ve insanlar, toprağa ve düşe ve yokluğa karıştıktan çok sonra bile yaşamaya devam ederler. Şarkıların gücü budur.” -Neil Gaiman

Bir ilginç detay da Şişko Charlie’nin aslında şişko olmamasıdır. Küçükken babası ona bir kez böyle hitap etmiştir ve o günden sonra bu sıfat üzerine yapışıp kalmıştır.

Babasının yüzlerce kez kandırdığı Kaplan’la da mücadele etmek zorunda kalır Charlie. Ayrıca Kuş Kadın’la, Örümcek’in hayatından çekip gitmesi üzerine de bir anlaşma yapar. Ancak daha sonra öğreneceği üzere anlaşma kendisini de etkilemektedir. Örümcek’in sevgilisini kapmış olması sonucunda artık eski hayatına dönemeyecek olan Charlie, en azından Örümcek’i kurtarmak için girişimde bulunur. Hem artık Roose’u değil Örümcek sayesinde tanıştığı Daisy’i sevmeye başlamıştır Charlie. Ayrıca patronu Grahame Coats yaptığı tüm yolsuzlukları Charlie’nin üzerine yıkmıştır. Yani Charlie’nin artık döneceği bir işi de yoktur. Kısacası her şey arapsaçına dönmüştür.

Buradan sonra olayların temposu artıyor ve kitap çok daha eğlenceli bir hale geliyor.

Eğer okurken korkmuyorsanız, işe yaramaz. Eğer okurken gülmüyorsanız yine işe yaramaz” diyor Gaiman ve ekliyor:

“Yemek pişirdiğim gibi yazıyorum. Kim bir yemeğe bir malzemeyi ekleyemeyeceğinizi söyleyebilir ki? Tarzları, ana yemeği zenginleştirecek bir baharat olarak kullanıyorum. Anansi Çocukları gerilim ve mizah ile tatlandırılmış, dedektiflerin, mitlerin olduğu bir roman. Ama aslında insanlar üzerine bir roman. Aileler ve aile ilişkileri üzerine yazıyorum. Realistik bir roman olarak anlatsam, belki yazdıklarımı kimse okumaz. Okurun daha önce hiç görmediği bir açıdan bazı şeyleri gösterdiğim için rahatça hikâyenin içine girebiliyorlar.”

Gaiman’ın tarzı kısaca budur. Küçüklükten beri izlediği bir yolu vardır ve o yoldan asla şaşmaz Gaiman. İçinden geldiği şekilde yazar. Salt hayal gücüdür onun yazdıkları.

Anansi Çocukları romanını 1996 yılında senaryo olarak yazmaya başlamış, üç bölümün ardından hikâyenin pek de canlı olmadığına karar verip başka romanlara yönelmiş. “Yazdığım bölümler içinde en ilginç karakter aslında Örümcek Tanrı Anansi olan Bay Charlie Nancy idi ve o da hikâyenin başında ölüyordu,” diyor Gaiman. Yıllar sonra bu projesine dönüp tekrar yazmaya koyuluyor ve biz okurlarının karşısına tanrıların ve doğaüstü olayların komik, korkunç, gerilim dolu ve romantik komedi tadındaki hikâyesini çıkarıyor.

Umarız Neil Gaiman da tıpkı Robert Jordan gibi tabutunun çivileri çakılana dek yazmaya devam eder.

“Öyküler de ağlar gibidir, her bir iplik diğerine bağlanır ve siz öyküleri takip ede ede merkeze ulaşırsınız. Çünkü merkez sondur. Her insan bir öyküdeki ipliktir.” -Neil Gaiman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder