15 Şubat 2014 Cumartesi

Lady Anne Susuyor - Saki

İncelemeyi Kayıp Rıhtım üzerinden de okuyabilirsiniz.
Öncelikle bu kitabı bana hediye edip, "Bak en kısa sürede oku ha, bu kitaptaki öyküler öyle başka öykülere benzemez," diye beyanat veren, sık sık alış-veriş yaptığım kitapçıya teşekkürlerimi ileterek başlayayım yazıma.
Dost Kitabevi yıllar önce başlamış bu diziyi yayımlamaya. İlk zamanlarda daha bir hızlı oldukları söylense de, yavaş yavaş da olsa otuz adet kitabı basmayı başarmışlar. Bense bu harika diziden bir kitap da olsa okuyabilmenin mutluluğu içerisindeyim. Şimdi yapmam gereken şey ise, "Babil Kitaplığı" adı altında Jorge Luis Borges tarafından hazırlanan fantastik edebiyat dizisinin her biri birbirinden bağımsız olan diğer kitaplarını da bulup seriyi tamamlamak. Biraz zor olacak evet, ama edebiyat denen bu çorak topraklarda kilometrelerce susuz yol almaya alışık bünyeler için çekilir bir yolculuk olacaktır.

Kitap kapakları okuru etkilemenin önemli bir yoludur ve Dost Kitabevi de bunu kelimenin tam anlamıyla kusursuz bir şekilde başarmıştır. Babil Kitaplığı'nda yer alan tüm kitapların kapakları oldukça ilgi çekici ve güzeldir. Hemen hemen her coğrafyadan yazarları barındırır bünyesinde bu dizi. Yani önce Borges'e sonra da Dost Kitabevi'ne ne kadar teşekkür etsek azdır.

Daha önce de bir öykü kitabı yorumlamıştım sitede. Orada yaptığım şeyi burada da yapıp, öyküleri tek tek ele aldım. Öykülere kısaca değindiğimi belirtiyor, yine de yazının bundan sonrasını okuyup okumama konusunda kararı size bırakıyorum.

Lady Anne Susuyor: Okuduktan sonra yazarın dilinin ağır olduğuna kanaat getirdiğim öyküdür kendisi. Kitaba da adını veren "Lady Anne Susuyor" adlı öyküde Egbert, Don Torquinia, Lady Anne gibi karakterlerin yanı sıra, bir de İphigenia Tauris'te operasından bir arya mırıldanan şakrakkuşu var.

Masalcı Amca: Üç küçük çocuk. İki kız, bir erkek. Teyzeleriyle bir tren yolculuğundalar. Gerektiğinden fazla ses çıkarmaları sonucunda yolcular ister istemez rahatsız oluyorlar. Teyzeleri ise çocukları susturabilmek için her yolu deniyor ama başarılı olduğu söylenemez. Çocukların şaşkın bakışları altında olaya bir "Masalcı Amca" dahil oluyor. Ardından anlatılan masal, gelişen olaylar ve gülümseten son.

Tavan Arası: Büyüklerin anlayıp dinlemeden çocuklar hakkında verdikleri kararlar vardır. Ve bu öykü bize tam olarak bunu anlatıyor, elbette Nicholas'ın yardımıyla! Nicholas'ın yaramazlık yaptığına karar veren büyükler ceza olarak onu evde bırakıp diğer çocukları Jagborough Kumsalı'na gezmeye götürürler. Bu durum Nicholas'ı hiç üzmez ve büyüklerin bu şekilde bir karar vermelerinin çok saçma olduğunu söyler. Böğürtlenli bahçeye girmesi yasak olan Nicholas, tavan arasına çıkarak zaman geçirir. Öykünün sonundaysa Nicholas'ın teyzesine verdiği dersi hayranlıkla okuyoruz. Çocuk deyip geçmeyin, Nicholas çok zeki!

Gabriel-Ernst: "Korunuzda yırtıcı bir hayvan var," diyor ressam Cunningham ama Van Cheele'in sorduğu diğer sorulara yanıt vermekten kaçınıyor. İşin ilginç tarafı, koruda gerçekten de yırtıcı bir hayvan olması. Van Cheele ve bu sıra dışı yaratık arasında geçen birkaç diyalogdan sonra işler daha da sarpa sarar. Van Cheele yaşanan gerçeği öğrendiğindeyse çoktan iş işten geçmiş olur.

Tobermory: "Ağustos ayının sonlarına doğru serin, yağmurla yıkanmış bir akşamüstüydü." diye başlıyor öykü ve bizi Lady Blemly'nin bir hafta sonu partisine götürüyor. Partideki bütün ilgi Mr. Cornelius Appin'in üzerinde. Bu adam barutun, buhar makinasının ve hatta matbaanın icadını dama atacağını düşündüğü bir buluşa imza attığını söylüyor: Hayvanlara konuşmayı öğretmek. İlk başarılı deneyi ise Tobermoy adında bir kedi. Kediye konuşmayı öğreten Appin, göğsünü gere gere herkesin içinde kanıtlıyor bu durumu. Ve ardından gelişen birkaç şaşırtıcı olay.

Derisi ve Gerisi: İki adamın diyaloglarıyla başlıyor öykü. Sonra gazeteci olan adamın diğerine Henri Deplis'nin hikayesini anlatmasıyla devam ediyor. Son derece ilginç bir öyküsü var Henri Deplis'nin. Ağlasak mı, gülsek mi bilemeyeceğimiz türden. Henri Deplis'nin vücuduna bir dövme yaptırdığını ve bu dövmenin başına enteresan işler açtığını öğreniyoruz. Genel olarak, bugüne dek okuduğum tüm öyküler arasında en ilginç öykü olabilir bu. Sevdim.

Dinlenmeme Kürü: Sürdürdüğü gerilimli ve kaygılı hayatı dolayısıyla sinirleri harap olan Clovis'e kompartımanda tanıştığı J.P. Huddle adlı adam "dinlenmeme kürü" öneriyor. Bu kür, dinlenme kürünün tam tersini ifade ediyor. Clovis, bu sohbetten sonra aklına koyduğu fikri gerçekleştiriyor. Birkaç gün sonra ikilinin yolları tekrar kesişiyor ve olacak olan oluyor.



Mowsle Barton'da Huzur: Crefton Lockyer adlı adamın bir gün uyandığında yaşadığı yerde huzur kalmadığını anlaması, her zamanki mutluluğunu o gün bulamaması, olayların çok garip bir hal aldığını,  içinden çıkılamayacak bir duruma geldiğini fark etmesi ve iç içe olduğu bu yaşlı kadınların, ömürlerinin sonunda başka işleri güçleri yokmuş gibi neden birbirleriyle dalaştıklarını anlayamaması üzerine kurulu, alt yapısı sağlam bir öykü.

Bıldırcın Yemi: Büyük şirketlerin tüketici kitleye her türlü cazip fırsatı sunması bir küçük işletme sahibi olan Bay Scarrick'i çileden çıkarır. Ne yapsam da dükkanı tekrar işlek bir hale getirsem diye kara kara düşünmektedir. Hatta taşradaki bakkalın üstündeki odaları kiralayan ressamla kız kardeşine de açar bu konuyu. Birkaç fikri vardır Scarrick'in fakat tam o anda ressam kontrolü ele alır ve harika bir planı işletmeye koyulurlar. Bu şekilde halka güzel bir ders verirler. İyiydi.

Açık Pencere: Kitaptaki kısa öykülerden biri "Açık Pencere". Framton Nuttel adlı adamın, kız kardeşinin sözüne kulak asmayarak kırsal alanda inzivaya çekilme düşüncesini hayata geçirmesini anlatıyor. Daha doğrusu henüz hayata geçiremeden başına gelenleri.

Sredni Vaştar: Serinin hazırlayıcısı Jorge Luis Borges tarafından kitap için yazılan önsözde iki öykü diğerlerinden ayrılıyor. "Bu derlemede yer alan öykülerden ikisini seçmemiz gerekseydi (aslında bizi bu ikiliğe zorlayan hiçbir şey yok), hiç tereddütsüz Sredni Vaştar ve Araya Girenler'i seçerdik," diyor Borges ve diğerlerine nazaran bu ikisi üzerinde daha çok duruyor.
Sredni Vaştar, muayene sonucunda doktorun beş yıl ömrünün kaldığını söylediği on yaşındaki Conradin adlı çocuğun bahçedeki kulübede yaşayan gelinciğe verdiği isim. Bu ismi gelinciğe vermekle kalmıyor, kendince onu tanrı ilan ediyor. Bu da yetmiyor, ayinler düzenleyerek ona tapıyor! Son derece ilginç ve merak uyandırıcı bir öykü Sredni Vaştar.

Araya Girenler: Borges'in neden özellikle bu öykü üzerinde durmuş olduğunu okuduktan sonra anlamış bulunuyorum. Kitaptaki en etkileyici öyküydü Araya Girenler, ayrıca en beğendiğim öykü konumunda. Toprak sorunu yüzünden birbirine düşman olan iki adam: Ulrich von Gradwitz ve Georg Znaeym. Ormanda birbirlerini arayan kana susamış bu iki adamın karşılaştıktan sonra yaşadıkları anlatılıyor. Öykü hakkında söyleyebileceklerim bu kadarla sınırlı ne yazık ki. Çünkü asıl olaylar zinciri bu karşılaşmadan sonra başlıyor. İnsanı derinden etkileyen bir finale sahip, oldukça dokunaklı bir öykü.

Öyküler bu şekilde. Biraz da yazardan bahsetmek gerek.

Mizahi öyküleriyle tanınmıştır Saki. Yazdığı kısa hikâyelerde ironi ve alaycılığı çok iyi kullanır. Gerçek adı Hector Hugh Munro’dur. Çok sevdiği Ömer Hayyam’ın rubailerini okurken onun Saki’sinden esinlenerek kullandığı bir takma isimdir, Farsçada “kadeh sunan” anlamına gelir.

Kara mizah türünde verdiği eserlerle edebiyat dünyasında yer edinen Saki’nin ölümü de bir kara mizah örneğidir aslında. 1914 yılında İngiltere’den Fransa’ya giden yüz gönüllü asker arasında yer alır ve 1916 yılında er olarak katıldığı cephede siperdeyken arkadaşına dönüp, “Söndür şu lanet sigarayı!” demiştir. Bu cümle kendisinin son sözleri olmuştur aynı zamanda. Dedikten yalnızca birkaç saniye sonra başına bir kurşun yiyerek yaşama gözlerini yummuştur.

Saki’nin hayal dünyasını harekete geçiren iki olgu olduğu bilinmektedir. Bunlardan ilki hamile olan annesine bir ineğin çarpması, ardından annesinin düşük yapması ve kendini toparlayamayarak ölmesidir. Bu trajikomik ölüm Saki’yi oldukça etkilemiştir. Bu yüzden öykülerinde hayvanlara sıkça rastlanır.

İkinci etmen ise, annesi öldükten sonra akrabalarının yanında yaşamasıdır. Öykülerinde sık rastlanan durumlardan biri ise gerici bir kafa yapısına sahip halalar ve teyzelerdir. Kullandığı çocuk kahramanların güçlü ve zeki oluşunu da Saki’nin kendi çocukluğuyla ilintilemek pek tabii mümkündür.

Lady Anne Susuyor, klişe öykülerden sıkılıp ilginç öyküler okumak isteyenlere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder